ölümün kışı kıyameti,yazı baharı olmaz ümit'im; her ölüm, ölümdür neticede ( ve dahi kimilerine göre de "zamansız" dır.)
"parça", "şarkı",vs. duruken "nağme nağme" nağmelenince aziz refikim,fakir der ki, zat-ı şahaneniz zeban-ı ali osman'ın hangi eyyamından terk-i zaman eylediniz...
notlara gelirsek de kelime kullanımı kullanıma ve kullanıldığı yere göre ve en önemlisi kullanan insana göre değişir. o tarz bir çağrışım için o ortamda bulunmak lazım, şahsen birisi müzik dinlerken ya da müzikten bahsederken "fena parça değil" ya da "sıkı parça" dediğinde aklım o taraflara pek kaymaz, aklına gelenin ayıbıdır değil mi?
ikiye gelirsek de okul hayatım boyunca da sonrasında da "ödev" ya da benzeri kavramlarla işim olmadığından ve " kabul ederseniz"şeklinde bir öneri ile başladığından kabul etmemede bir sakınca yoktur sanırım.
haaa, şunu belirtmek de iyi olacaktır; toplumsal gerçekçileri sevmem. dil konusundaki saadeliklerini takdir etmekle beraber kendimi ikinci yeniye ve sonrasına daha yakın hissediyorum.
ilhan berk, enis batur, cemal süreyya, nilgün marmara gibi isimler kendime daha yakın bulduğum yazar ve şairlerden.
kabul ederseniz bir ev ödevi, "kabul ederseniz, size bir ev ödevi" tümcesinin "gerontokrasi" ile bağıntısı nedir?
ben o parça söylemlerini nağme/şarkı için demiştim; lakin hatırlatmakta haklısınız, aklına gelenin ayıbına girecek anlamları da var o lafların.
toplumsal gerçekçileri sevmeyebilirsiniz, ben çok severim. aslında amacım küçük bir oyuna davet etmekti sizi; kabul etmediniz. yoksa gerontokrasi ne; ben kimim? ne kimsenin seçtiği sözcüğü makaraya alırım, ne de hayatı ölümü böyle bilgece yorumlayabilirim. paradoksa filan da gitmeyelim. zaten düz yolda bile şaşarım ben.
neyse, madem bu kadar konu ettik ödevi mödevi, ölümü filanı; nazımın şiirini ben yazayım. bakalım dediğiniz gibi ölüm ölüm müdür neticede, kışı kıyameti, yazı baharı olur muymuş. buyrun bir toplumsal gerçekçi şeysi:
ÖLÜME DAİR
Buyrun, oturun dostlar, hoş gelip sefalar getirdiniz. Biliyorum, ben uyurken hücreme pencereden girdiniz. Ne ince boyunlu ilâç şişesini ne kırmızı kutuyu devirdiniz. Yüzünüzde yıldızların aydınlığı başucumda durup el ele verdiniz. Buyrun oturun dostlar hoş gelip sefalar getirdiniz.
Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakılıyor? Osman oğlu Hâşim. Ne tuhaf şey, hani siz ölmüştünüz kardeşim. İstanbul limanında kömür yüklerken bir İngiliz şilebine, kömür küfesiyle beraber ambarın dibine...
Şilebin vinci çıkartmıştı nâşınızı ve paydostan önce yıkamıştı kıpkırmızı kanınız simsiyah başınızı. Kim bilir nasıl yanmıştır canınız... Ayakta durmayın, oturun, ben sizi ölmüş zannediyordum, hücreme pencereden girdiniz. Yüzünüzde yıldızların aydınlığı hoş gelip sefalar getirdiniz...
Yayalar-köylü Yakup, iki gözüm, merhaba. Siz de ölmediniz miydi? Çocuklara sıtmayı ve açlığı bırakıp çok sıcak bir yaz günü yapraksız kabristana gömülmediniz miydi? Demek ölmemişsiniz?
Ya siz? Muharrir Ahmet Cemil? Gözümle gördüm tabutunuzun toprağa indiğini.
Hem galiba tabut biraz kısaydı boyunuzdan. Onu bırakın Ahmet Cemil, vazgeçmemişsiniz eski huyunuzdan, o ilâç şişesidir rakı şişesi değil. Günde elli kuruşu tutabilmek için, yapyalnız dünyayı unutabilmek için ne kadar çok içerdiniz... Ben sizi ölmüş zannediyordum. Başucumda durup el ele verdiniz, buyrun, oturun dostlar, hoş gelip sefalar getirdiniz...
Bir eski Acem şairi : "Ölüm âdildir" - diyor, - "aynı haşmetle vurur şahı fakiri."
Hâşim, neden şaşıyorsunuz? Hiç duymadınız mıydı kardeşim, herhangi bir şahın bir gemi ambarında bir kömür küfesiyle öldüğünü?...
Bir eski Acem şairi : "Ölüm âdildir" - diyor. Yakup, ne güzel güldünüz, iki gözüm. Yaşarken bir kerre olsun böyle gülmemişsinizdir... Fakat bekleyin, bitsin sözüm. Bir eski Acem şairi : "Ölüm âdil..." Şişeyi bırakın Ahmet Cemil. Boşuna hiddet ediyorsunuz. Biliyorum, ölümün âdil olması için hayatın âdil olması lâzım, diyorsunuz...
Bir eski Acem şairi... Dostlar beni bırakıp, dostlar, böyle hışımla nereye gidiyorsunuz?
9 yorum:
Bayılıyorum Brenna'ya.
bayılda ayılma
benim de pek sevdigim bir nağmedir bu çekirge. eline sağlık.
sevgiler,
ümit
nağm
nağm
nağm
eeeeeeeeeeee..
öleeem beeeen, öllleeeeeemmm beeeennn
ya niye ölüyosunuz? sizin yüzünüzden kalkıp sözlüğe baktım yanlış mı yazdım diye?
1 . Güzel, uyumlu ses, ezgi, melodi
tastamam böyle diyor. ölmeyin kışta kıyamette.
ümit
ölümün kışı kıyameti,yazı baharı olmaz ümit'im; her ölüm, ölümdür neticede ( ve dahi kimilerine göre de "zamansız" dır.)
"parça", "şarkı",vs. duruken "nağme nağme" nağmelenince aziz refikim,fakir der ki, zat-ı şahaneniz zeban-ı ali osman'ın hangi eyyamından terk-i zaman eylediniz...
sayın fakir, zengin türkçeniz hayli aştı beni.
ümit
notlar: 1-bir daha nağme demiycem. haklısınız, hem parça daha havalı duruyor "fena parça değil", ya da "sıkı parça" gibi.
2- kabul ederseniz size bir ev ödevi, nazımın bir şiirini bulunuz, buraya yazınız; her ölüm aynı değildir der özetle. :)
ilk yorum sana ait, bir şey diyemem.
notlara gelirsek de kelime kullanımı kullanıma ve kullanıldığı yere göre ve en önemlisi kullanan insana göre değişir. o tarz bir çağrışım için o ortamda bulunmak lazım, şahsen birisi müzik dinlerken ya da müzikten bahsederken "fena parça değil" ya da "sıkı parça" dediğinde aklım o taraflara pek kaymaz, aklına gelenin ayıbıdır değil mi?
ikiye gelirsek de okul hayatım boyunca da sonrasında da "ödev" ya da benzeri kavramlarla işim olmadığından ve " kabul ederseniz"şeklinde bir öneri ile başladığından kabul etmemede bir sakınca yoktur sanırım.
haaa, şunu belirtmek de iyi olacaktır; toplumsal gerçekçileri sevmem. dil konusundaki saadeliklerini takdir etmekle beraber kendimi ikinci yeniye ve sonrasına daha yakın hissediyorum.
ilhan berk, enis batur, cemal süreyya, nilgün marmara gibi isimler kendime daha yakın bulduğum yazar ve şairlerden.
kabul ederseniz bir ev ödevi, "kabul ederseniz, size bir ev ödevi" tümcesinin "gerontokrasi" ile
bağıntısı nedir?
* not: burada özellikle paradoksa gidilmiştir...
şimdi ben ne diyeyim, nerelere gideyim ey fakir?
ben o parça söylemlerini nağme/şarkı için demiştim; lakin hatırlatmakta haklısınız, aklına gelenin ayıbına girecek anlamları da var o lafların.
toplumsal gerçekçileri sevmeyebilirsiniz, ben çok severim. aslında amacım küçük bir oyuna davet etmekti sizi; kabul etmediniz. yoksa gerontokrasi ne; ben kimim? ne kimsenin seçtiği sözcüğü makaraya alırım, ne de hayatı ölümü böyle bilgece yorumlayabilirim. paradoksa filan da gitmeyelim. zaten düz yolda bile şaşarım ben.
neyse, madem bu kadar konu ettik ödevi mödevi, ölümü filanı; nazımın şiirini ben yazayım. bakalım dediğiniz gibi ölüm ölüm müdür neticede, kışı kıyameti, yazı baharı olur muymuş. buyrun bir toplumsal gerçekçi şeysi:
ÖLÜME DAİR
Buyrun, oturun dostlar,
hoş gelip sefalar getirdiniz.
Biliyorum, ben uyurken
hücreme pencereden girdiniz.
Ne ince boyunlu ilâç şişesini
ne kırmızı kutuyu devirdiniz.
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı
başucumda durup el ele verdiniz.
Buyrun oturun dostlar
hoş gelip sefalar getirdiniz.
Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakılıyor?
Osman oğlu Hâşim.
Ne tuhaf şey,
hani siz ölmüştünüz kardeşim.
İstanbul limanında
kömür yüklerken bir İngiliz şilebine,
kömür küfesiyle beraber
ambarın dibine...
Şilebin vinci çıkartmıştı nâşınızı
ve paydostan önce yıkamıştı kıpkırmızı kanınız
simsiyah başınızı.
Kim bilir nasıl yanmıştır canınız...
Ayakta durmayın, oturun,
ben sizi ölmüş zannediyordum,
hücreme pencereden girdiniz.
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı
hoş gelip sefalar getirdiniz...
Yayalar-köylü Yakup,
iki gözüm,
merhaba.
Siz de ölmediniz miydi?
Çocuklara sıtmayı ve açlığı bırakıp
çok sıcak bir yaz günü
yapraksız kabristana gömülmediniz miydi?
Demek ölmemişsiniz?
Ya siz?
Muharrir Ahmet Cemil?
Gözümle gördüm
tabutunuzun
toprağa indiğini.
Hem galiba
tabut biraz kısaydı boyunuzdan.
Onu bırakın Ahmet Cemil,
vazgeçmemişsiniz eski huyunuzdan,
o ilâç şişesidir
rakı şişesi değil.
Günde elli kuruşu tutabilmek için,
yapyalnız
dünyayı unutabilmek için
ne kadar çok içerdiniz...
Ben sizi ölmüş zannediyordum.
Başucumda durup el ele verdiniz,
buyrun, oturun dostlar,
hoş gelip sefalar getirdiniz...
Bir eski Acem şairi :
"Ölüm âdildir" - diyor, -
"aynı haşmetle vurur şahı fakiri."
Hâşim,
neden şaşıyorsunuz?
Hiç duymadınız mıydı kardeşim,
herhangi bir şahın bir gemi ambarında
bir kömür küfesiyle öldüğünü?...
Bir eski Acem şairi :
"Ölüm âdildir" - diyor.
Yakup,
ne güzel güldünüz, iki gözüm.
Yaşarken bir kerre olsun böyle gülmemişsinizdir...
Fakat bekleyin, bitsin sözüm.
Bir eski Acem şairi :
"Ölüm âdil..."
Şişeyi bırakın Ahmet Cemil.
Boşuna hiddet ediyorsunuz.
Biliyorum,
ölümün âdil olması için
hayatın âdil olması lâzım, diyorsunuz...
Bir eski Acem şairi...
Dostlar beni bırakıp,
dostlar, böyle hışımla
nereye gidiyorsunuz?
N. HİKMET
keyifli günler dileklerimle,
ümit
Yorum Gönder