elma değil bu yediğimiz galiba.

''öğleden sonraki derse geç kalmak'' dediğimiz bir olgu var.

gece geç yatmışsınız, yatmadan önce sabah erken uyanıp, duş almak, uzun uzun kahvaltı yapmak gibi güzel şeyler düşünüyorsunuz.

sonra uyanıyorsunuz; evden çıkmanız için sadece 45 dakikanız var.
eğer kafası sağlam bir insansanız, bunun bilincine vardığınız anda yataktan fırlamanız gerekir.
ben,
yorganı kafama çekip 5dakika boyunca ne yapacağımı düşünüyorum.

13:30dan 15:30a yalnızca 2 saat dersim var.
gitmeyebilirim.

yine de gitmeye karar veriyorum ve 40 dakikam var:
duştan çıkıyorum 20dakika,
saçlarımı kurutuyorum 10dakika,
gömleğimi ütülemem lazım, ojelerim..

15dakika geç çıkıyorum evden.
uzun uzun kahvaltı yapma hayalim, ''saç kuruturken mısır gevreği yemek'' şeklinde gerçekleşmiş olsa da nihayet yoldayım.

erken kalkan yol alır hadisesine inanıyorum.
güne nasıl başlarsan öyle gider klişesine de inanıyorum. kahvaltıda çay içerken dilimi yakarak güne başlıyorsam, bu o gün otobüsleri kaçıracağım anlamına geliyor olabilir.

okuldayım.
derse giriyorum; gömleğim yeterince ütülü.
saçlarımı topluyorum.
karşılıksız yararlanma suçundan bahsediyoruz iki saat. ders bitiyor.
emrullah'la bir yerlere gidiyoruz.
bir süre yürüyoruz ve emrullah kusmaktan korktuğunu söylüyor.
hayır midesi falan bulanmıyor.
emrullah çok küçükken bir defa kusmuş, hayatında bir kez kusmuş ve bana kusmak nasıl bişey diye soruyor.
çünkü ben adım başı kusuyorum. gerizekalı.
''kusmak çok güzel bişey''

kitap kurdu'na oturuyoruz.
emrullah her zamanki gibi, küfür ettiğim için bana kızmakla meşgul.
oralet istiyorum. portakallı.
emrullah kız kısmısı öyle konuşmaz diyor.
anlıyorsunuz değil mi,
çünkü adamın adı ''Emrullah''.

emrullah'ı severim. zaman zaman başıma birtakım işler açıyor ama yapcak bişey yok.
geç kalmaları sevmem.

şimdi,
bütün bunları, bir yere varacakmışım gibi anlatmama diyecek sözünüz yoksa gidip ders çalışacağım.

DAĞILIN, KIZ BİŞEY ANLATMIYOR AMK.

içindeki kahveyi içtiğim fincanla olan münasebetim yürek burkuyor:

fincana bakıp ''akıllı salak'' olduğumu bilen falcının,
daha sonra fincanın altlığını eline alıp, ortası beyaz olan şekli bana göstererek: ''bak bu senin yüreğin, bu da içindeki boşluk.'' demesini ne yapacağız.

?

yazdığı ''ortaklıklar hukuku'' kitabını ''ağabey ve ablalarına'' ithaf eden bir adamın, hayatının kaldırabileceği ekşın kapasitesini düşünüyorum.
benimkinden de sıkıcı bir hayatının olduğunu düşünmem belki de onun suçu, bilmiyorum.
ama şimdi bir düşünün: eş değil, çocuk değil, anne-baba değil.
''ağabey ve ablalar''

-günün birinde herhangi bir kitap yazacak olursam, kitabımı; yenmediği için çürüyen tüm vişnelere, pencerelerden giren güneş ışığının oluşturduğu tüm dörtgenlere falan ithaf ederim.