ben bir irrasyonel sayıyım.

bugün Peri dedi ki;
''insan rasyonel sayıdır bi nevi.. paydası kendisi, payı da onu sevenler.. bencilliğe ne kadar düşerse payda o kadar büyüyeceği için, pay ne kadar büyük olursa olsun değeri o kadar azalır.''

bilmem anlatabildi(m) mi.

düğüm

biri gelmiş diyor ki: ''ne kadar çıldırabilirsin ki en fazla?''
birileri bana niye böyle sorular soruyor bilmiyorum.
''bilmem..'' diyorum, ''cesaret edebilirsem kendimi ölürecek kadar..''
''yok.. ölme, yaşa; ama en fazla ne kadar yani?'' diye ısrar ediyor,
birileri böyle birilerine söylese ya; ben ısrardan nefret ederim..
cevap veriyorum: ''o zaman da herkesi öldürecek kadar sanırım..''

hani

hani sen böyle bi başına gidiyosun uzaklara, bilmediğin bi şehirde saatlerce yürüyosun ıpıslak, yeni yerler görüp, yeni insanlar tanıyosun, kendini vapurlardan sallandırıyosun, martıları görüp hüzünleniyosun, gözlerin yanana kadar güneşe bakıyosun..
sonra geri geliyosun ya hani,
hani evin bıraktığın gibi -aynen- yerinde duruyo ya;
sanki sen hiç gitmemişsin gibi,
sanki yalanmış gibi..

anlamıyorum.

-bence evrenin en büyük şakalarından biri de bu. evet.


bide bi şarkısı var bu yazının.

''i miiiss youu.. kiiiisss you...''

''ben ne diyorum, annem ne diyor'' hali eşittir:

annenin, gece 23 sularında eve gelmesi ve en geç 1-2 saat içinde tekrar yatağa gireceğini bile bile: ''madem akşama kadar evdeydin kızım, yatakları falan niye düzeltmedin?'' demesi hali.

-hayat çok zor anne. o yüzden çatıyı teras yapalım diyorum, ha ne dersin?

the end

yittiğimize göre bitti diyebiliriz artık.

-kısmen gidiyorum haberiniz yok?
KENDİME ÇEKİ DÜZEN VERMEYE GİTTİM, GELİCEM.

koşasım

şöyle bi yerlere gidip alabildiğine koşasım var.
ova, plato, aslanlar, sarı balıklar, çayır çimen, turuncu bulutlar, sümüklü böcek falan..
koşmak çok güzel bişey bence, hiçbişey düşünmeden böyle, amaçsızca..

-diyorum ki!! beni götürün şöyle bi yerlere de, şehrin ortasında deli gibi koşup durmayayım!

götürüp bırakın beni böyle dümdüz bi alana.. ya da eğimli de olabilir; eğimin başından salıverin beni, tepeye götürüp itin bi böyle, görceksiniz ben zaten dünden razıyım.. böyle üff'lesen arkadan ben zaten bırakırım kendimi çayıra çimene..
sonra isterseniz siz gidebilirsiniz hatta. (çok da düşünceliyimdir bilemezsin..)

-söz bi tane daha kusana kadar koşcam, bidaha koşmıcam.
(işim gücüm yalan dolan ha.. yine koşarım ki ben.. yalan yani. ama dudağımı ısırdım ki hemen, ödensin diye yalanımın kefaleti.)

Ders(im)

çocuğun adı bile Dersim.. ben napıyım.
duramam ki ilgilenmeden,
isyanla falan.
ben dursam o benle ilgilenir..
bu bir tesadüf değil.
evet.
eminim.
-herkesin evine haftada iki kere, ikişer saattten ismi Dersim olan bi çocuk gelmez.
hele ki matematik falan..
hikaye yani.
kesin var bunda bişi ben diim.
(-kesin beni sınıyolar. evet.)

nasıl yani yaa.

kate: kedileri mi çok seviyosun sen?
sosiscan: evet çok seviyorum. sen sevmiyo musun?
kate: yok ben korkarım kedilerden, peki ya köpekleri?
sosiscan: ..peki ya sen, fareleri seviyo musun? ben çok seviyorum da..
kate: egkhukrlkşojyşnhipo..?
hıhı bayılırım.

bknz:
kate: 20 yaş,
sosiscan: 5 yaş.

dün bu fotoğrafı gördüm diye sabaha kadar farelerle uğraşmışken rüyamda, bugün bu soru.. şaka dimi. çok şaka hatta. evet.

fiiikrimdeeen geeceeler yatabilmireem..
buuu fikri baaaşımdan atabilmiirem...

çok becerikliyim ki ben.

bugün bütün söküklerimi diktim. giymediğim kıyafetlerimdeki sökükleri bile. oturdum bildiğin iğne iplik.. hatta benimkiler bitti, gittim diğer gardroplara baktım; dikecek bişey bulamayınca da sağlam olanları söküp yeniden diktim. 1kilometre ip harcadım ben bugün.
çokeğlendimgörsenbi. (çok becerikli olduğum mesajını aldınız umarım??*1)

bugün söküklerimi diktim,
geçen gün de Beri'yle künefe yemiştim,
şimdi de çikolata yiyorum, (tanrım, ben her zaman bişeyler yiyorum..)
önümüzdeki hafta herhangi birgün de (birgün ayrı yazılır: bir-gün), azize kek yapıyo olabilirim mesela, kimbilir.. (çok becerikli olduğum mesajını aldınız umarım??*2)
hayat böyle işte.
süprizlerle dolu..

bonus dede

''insan değil de ağaç olsam,
dallarımın arasından rüzgar esse yapraklarım, çiçeklerim, meyvelerim olsa!
mevsimleri yaşasam... köklerimle toprağın derinliklerine sarılsam.
kuşlar konsa dallarıma, yuva bile yapsalar... böcekler, karıncalar yollansalar içime
çürütseler oralarımı, ballarım, sakızlarım olsa...
gövdeme bir insan yaslanıp uyusa,
ben bunları hiç bilmesem, sadece ağaç olsam...''

bu adam ister ki; sevdiği sevsin onu yad eller duymadan...

ben bugün

iki tane yunus gördüm gökyüzünde, buluttan yunuslar.
gökyüzünün turuncu kalan son kısmında; ufuktaydı ikisi de.

gökyüzünde bile bulur ki beni hüzün kuyruklu balıklar..
sonra da yüzerler gözlerimde birikenlerin içinde.
sihirli kelimelerim,
yaldızlı cümlelerim,
tüm orduları devirecek
silahlarım yok..
yok kaldırımlarda gezinen
yoldaşlardan başka dostlarım.
ağam, paşam, sultanım yok.
bir medet bekledimse
kadere inanmadığımdandır.

aristokrat ruhuna sahip olduğum doğrudur.

o kadar burjuvayım ki;
bir terziye iki tane pantolon paçası yaptığı için 8 lira vermem gerekirken 53 lira verebiliyorum.

ve o kadar salağım ki;
bozuk 3 liranın yanında, terziye 5 lira yerine 50 lira verip, bunu da 2 gün sonra farkedebiliyorum.

ve o kadar haklıyım ki;
sabah bu yanlışlığı düzeltmek için tekrar dükkanına gittiğim terzinin -üstelik de sapık bir terzinin- yan çizmesine -daha çok da yavşaklığına- dayanamayıp dükkanı terzinin başına geçirebiliyorum.

evet aristokrat ruhuna sahip olduğum doğrudur.

-ama bilesiniz ki: her daim işçilerden yanayım.

ahh hadi ama..

sınırlarımı zorluyorsun.
bunu yapmak bu kadar da zor olmasa gerek!
birisi gerçekten önemliyse senin için, ona benim için değerlisin dediğinde, o çok sevgili kendinden taviz vermiş olmazsın, merak etme.

tamam kabul;
bazen söyleyemezsin,
bazen gerek kalmaz,
bazen söylenmemelidir,
bazen, bazen, bazen...
ama davranışlarının başka bişey gibi durmasına da mahal vermezsin öyle bazen'leri...

yapma böyle,
çünkü durum böyleyken, o donukluğun içinde ben, bişeyleri önemsediğini göremeyebiliyorum bazen(!).
sonra da sinirlendi cümlesinin öznesi oluyorum ve sen geçip karşıma neden kızdınki bu kadar diye sorabiliyosun..
YAPMA BÖYLE...

-BEN O UMURSAMAZLIKLA ÖNEMSENMEYİ AYNI ANDA HİSSEDEMİYORUM. ÖZÜR DİLERİM.

böğürtlenli olsun benimki,

''mary çayı koy, hepimiz çay içeceğiz..''


''hiçbir şeyden utanmayın; sanırım tanrı herşeyi planladı. kapılardaki kilitler gibi.'' C.Bucowski

yağmurlaaaarrr seni banaa getiriiiirr, ne güzeell.. gör ki kendimiii toprak etmişimm... dırıdım dım dım...

he is ruhican.

gerçekte şimdiye kadar doğmuş en büyük salak olsa da,
ruhi bana salak diyo.
-RUHİ BANA HER ZAMAN SALAK DİYOR.


ruhi mi kim?
bilmiyorum.

bana bunlarla gel..

*şu sıralar yaren'e durmadan sen benim kızım olsana deyip, çocuğun çocukluğunda derin izler bırakıyorum.(yaren=kardeşim=şu hemen alttaki fotoda sağda olan, hıhı evet şapşal şapşal bakıp, elin oğlanlarının elinden tutarak çayıra çimene koşan, evet evet o işte..)


*bide en büyük hobimin (tabi bu hobiler böyle boy boy, büyük, küçük falan. evet.) 300cc'lik bira bardağının ağzına kadar kahve doldurup içmek olduğunu söylemiş miydim?
ya orta boy fobimin (evet, orta boy fobim bu. en büyük değil. hıhı.) bir sabah diş fırçamı ıslak bulmak olduğunu?
cin biberi gibi de olsa gerçekler bunlar gençler..
var yani öyle insanlar.
bunları bilin.

bingo!
bana bunlarla gel.

what a wonderfull world..

işte ben bugün yürüyodum öylesine,
kendi kendime dedim ki: eve mi gitseeem amerikaya mı..
baktım güneş tam yüzüme vuruyo,
bilmem kaç milyon ışık yılı uzaktan gelmiş ve benim yüzüme vuruyo o ışın! sonbaharda bide!
mucize resmen..
her zamanki gibi bakıyorum şöyle bi etrafıma; herşey ne kadar da güzel.
tanrım! rahipler bile sarhoş..

-güneşi ilk kez bu kadar güneşli gördüm diyorum..

akşam 4buçuk gibiydi sanırım, bilemiyorum tam olarak; çünkü saatim yok benim. olmasını istemiyorum ki.
herneyse önemli değil.
-aslında daha önemsiz olamazdı.-

tesadüf bu ya, kulağımda da bu şarkı çalıyodu işte.
ama gözlerim kıpkırmızı olur ve tanıdık birilerini görürüm diye azıcık ağladım bu kez,
çok değil.

ve sonra da;
amerika'nın fazla uzak ve evin yeterince yakın olduğuna karar verdim.

vürüss

bilgisayarı kapatıp, bayağı bi süre açmazsam virüslerin öleceğine inanıyorum ben.
hani ''aç bırak, gebersin'' hesabı.
evet.
böyle yapıyorum.
ölürler yaaa.
niye ölmesinler(?).
dimi ölürler ölürler.(!)
hıhı.
evet.

hani gitme dedin ya..
hiç gidesim gelmedi o zaman benim.

-zaten hiç olmadı ki gidesim yanındayken...

çalıkuşunun feride'si oldum ben, çok değiştim bilemezsin..

-pilav yapmak *çok kötü
- pilav yaparken bir pilavda şehriye başına ortalama kaç tane pirinç düşer ki acaba diye düşünmek *çok anlamlı
-pirinçler pilav olmak için çabalarken, tepesinde dikilip suyunu içmek *çok eğlenceli
-kardeşi armudun çöpüyle odamda fare buldum diye korkutup, çığlık atmasını sağlamak *çok çılgın
-öteki kardeşi uyumaya meyilliyken gıdıklayıp, yastıkla boğup, sonra da bişey demeden, hiçbişey olmamış gibi toparlanıp odasından çıkmak *çok tehlikeli
-ders verdiğin çocuklardan birinin sınavı iyi geçince kendini çalıkuşunun feridesi, anadolunun örtmeni hissetmek *çok havalı

alnımııızda bilgilerdeen bir çeeeleenk, nuraa dooğru can atan (canıtın manasında) türk genciyiiiz...
hoca hanım oldum ben.. çok değiştim. artık kendimi anadolunun bağrındaki evlatlara adayacağım... onlar büyüsün, yetişsin, milletimizin(!) adını tüm cihana duyursun, üniversitelere gitsin, oralarda ülkücü olsun, ortalığı karıştırsın yeterki!.. rengarenk giyinen kızlara laf yetiştirsin, orda burda sıkıştırıp ileri geri konuşsun ama hiçbir zaman tiyatroya, sinemaya gitmesin, okulda teşkilatlanıp, sonra da okulun bahçesinde topluca lahmacun yeme gibi etkinliklerle kaynaşıp, kendilerini geliştirsinler diye elimden gelen herşeyi yapacağım. rahmetli enver paşa askeri askerde soğutmaktan yargılanmasın, ermeni soykırımı hiç olmamış gibi yapılsın diye çabalayacağım kalan ömrüm boyunca.. atalardan ata seçip kendime, marşlar okutacağım gençlere, diyeceğim ki evlatlarım, kimseye kürdüm, ermeniyim, insanım dedirtmeyin!.
biliyorum ki tek ihtiyaçları biraz şevkat..
evet.
tanrı türkü korusun. amen.

gençler biraz aklınızı başınıza toplayın gözünüzü seviim.

bugün


bugün (de!) gülerek uyandım ki ben.
odam apaydınlık, ıpışık. güneş taa uzaklardan gelmiş, içerden birisi müzik açmış..
huphuzurlu.

bulutlar iç içe ve her an başka bir resim oluyorlar..
diyordu şarkıyı söyleyen, ben yatağımdan bulutlara bakarken.

-kalbim çok hızlı çarpıyo ki benim hep.
hayat ne güzel, bulutlar falan.

olmayan(lar)

-olmayanı olduramıyormuşuz biliyor muydun?
ben yeni öğrendim de(!).

parfüm

değiştirdim.
evet parfümümü. -nerden bildin?-
değişikliği çok seven ama parfümünü değiştirmekten nefret eden bi insanım ben.
daimi koku iyidir, yaşadıkların gibi güzel kokar. (tanrım çok hüzünlü.)
ama yaptım.
yaşanmışlık içimi -ve mütemadiyen gözlerimi- acıtmaya başlamıştı çünkü.

ama
sanki başka biri oldum böyle; kendimde değilim..
sanki eğreti durdu..
sanki artık hiç öyle olmayacak..
sanki hep böyle donuk kalacak...
sanki..
alışamam ki zaten hemen, benimseyemem ki kolay kolay..

(portakal gibi kokuyorum dedim, dedi ki: pasta gibi kokuyosun, vanilyalı vanilyalı.. bu çelişki çok kafamı kurcaladı. hiç hoş değil.)

-dayanamam ki ben mesela duysam kokusunu; birisini özleyince..

çorap

geçen gün çorap alcaktım. külotlu. bi tane çorabın fiyatını sordum, ne dedi kadın biliyo musun kurabiye:
-asla bilemezsin ve tahmin dahi edemezsin.-
''47.5 lira'' dedi. hem de utanmadan.
ben kamera aradım etrafta bayaa uzun bi süre. el sallıcaktım ama bulamadım.
sonra çokkorktum. koştum. uzaklaştım ordan.

lan bu ülkede 10kuruş daha ucuz diye sabahın 5inde uyanıp halk ekmeği sırasında ekmek bekleyen insanlar var! 47.5 liraya çorap mı olur delirtmeyin beni!! ona o kadar para verip alsam ben ayağımı bacağımı mı sokarım sence içine?? kafama geçirir gezerim lan! düşünsenize 12-13 tane falan böyle çorap alsan asgari ücrete denk!?! şaka gibi.. ama değil işte!!!!

bazen korkuyorum insanlardan.
inanki.

yağmurda ıslanmayan şemsiye insanları bu söylediklerim size:



bugün ''hayatımın sonuna kadar asla şemsiye kullanmayacağım..'' (evet -mayacağım, -mıcam değil, niçin şaşırdın?) diye kendime söz verişimin 4. yılı. evet. kutlu olsun kendime. (uydurdum. o gün bugün mü bilmiyorum ama yıllardır böyle.ıpıslağım.)
acıyorum size ben..
o şemsiyeler yağmura hakaret gibi gelmiyo mu size de sahi?
''insanlar yağmurdan kaçıp, su dolu küvetlere otururlar..''
ben böyle öyle mutluyum ki..
-asla- bilemezsin.

bölme

ben 19yaşında hukuk okuyan bir baayan;
bugün hayatımın en uzun bölme işlemini yaptım.
upuzundu.
kustum hatta sonra.
kustum deyince gerçek mi sandın sen?

bide çok sorumsuzum. 12de gel diye haber verip, 11:59da uyanabiliyorum mesela ben. hadi tamam ben sorumsuzum da, ya tam 11:59da uyanmam? yukardaki yine şakalıyor beni. hayal etsene allaaaşşkına bi..
yüzüme yastığın izi çıkmış saçlarım ahenkte kıpır kıpır, 1 dakika sonra biri gelecek ve ben matematik anlatcam..
şaka değil.
gerçek kesit.

elma dersem..

''yatarak yeme boğazına kaçar'' diyorlar ya, harbiden de kaçıyomuş lan. hani orda böyle çok güzel bi tane kapak varya, ağzında bulamaç ettiğin yemeği yutacağını anlayınca ''şılappp'' diye soluk borusunu kapatıyo hani (bknz: ne akıllı kapak), çok acayip, işte o kapak yatınca çalışmıyo mu ki? (bozuluyomuş falan.)
ben yatarak elma yiyemicek miyim lan!?

sizin hiç 'kendinize ait(!)' bir elmanız oldu mu?
benim oldu.
-onu da, yedim.




hey judee..don't maake it baaad...
bu şarkı da bendeeen..
off neyse söylemicem.

sakız

çantasında günlerce aynı vivident first vs. sakız kutusunu taşıyan insanlara çok imreniyorum biliyo musunuz. çünkü ben aldığım gün hepsini çiğniyorum!
zaten sakızı yutamam da ben...
çok beceriksizim görsen bi;
sakızı balon yapar, içinden bi tane daha balon yaparım.
o derece.

ne yani olamaz mı..

belki benim kağıt param,
bi şekilde,
döne dolaşa,
senin cebine girmiştir..
belki aynı posta kutusuna,
değişik zamanlarda da olsa
birkaç mektup atmışızdır..
ayın karpuz dilimi gibi batışını
izlemişizdir deniz kıyısında..
aynı köşeye oturmuşuzdur köhnede,
belki de birkaç gün arayla..

af

bu aralar herkesi bağışlıyorum içimden.(kendimi bile.)

diyorum ki:
evet beni kırmış olabilirsin ama mühim değil gerçekten.

sonra böyle bi rahatlıyorum falan..

ama yine de ellerim hiç ısınmıyo, buz gibi.

iyi geceler bayım, hiç yittiniz mi?..

bunları biliyor muydunuz?

*az önce pijamamın kolunun ucunu bilerek ve isteyerek söktüğümü biliyor muydunuz?

*ya bunu yaparken ne kadar mutlu olduğumu farkedip öteki kolunu da söktüğümü??

*geçen sene hergün aynı saatte durakta karşılaştığım sarışın oğlanla artık karşılaşmadığımı ve bazen durakta otobüs beklerken ne yapıyor acaba diye sapık gibi düşündüğümü?

*çok unutkan olup, çok saçma şeyleri bazen hiç unutamadığımı?

*'gofret aromalı süt' diye bişey olduğunu?

*kahveden hamur yoğurup çiğ çiğ yemek istediğimi?


*arasıra döş'ümün ağrıdığını? (döş neyse.?.)

*peki ya sırf ders çalışmamak uğruna şu an burada bunları yazıp oyalandığımı?

C.PoWeR

dedemin cüzdanının üzerinde C.POWER yazıyo.
o değil de dedem gizliden gizliye cat power hayranıymış falan mesela..

uwww. çok çılgın.

oysa..

bazen çok üzülüyorum sana böyle davrandığım için. hani böyle görüyorum ama görmemişim gibi yapıyorum falan... ama inan(ın) istemeden hepsi. zaten ben hiç istemedim ki böyle olsun... böyle olmayabilirdi oysa; bilirsin işte, bazı şeyler... gerçekten tanışmak istediğimde tanıtamam ki ben kendimi..
senin tanıdığın, ben değilim dicektim oysa sana, durmadın, dinlemedin..
hani bazen çok üzülüyorum böyle davrandığım için dedimya, işte o çok üzülmediğim bazenleri de böyle teselli ediyorum kendimi, diyorum ki:
durmadı ki, dinlemedi bile..

öyle işte.

lahana gibi incecik birsürü şeyi üstüste giyen ve çok üşüyen bir ekvator pengueniyim ben

hava güneşliyken, atkı, hırka, kazak vs. şeyler giymek zorunda olmanın beni ne kadar üzdüğünü söylemiş miydim?
ya da boğazlı kazaktan nefret ettiğimi??

madem hava soğuk, o zaman yağmur yağsa ya.. (çok şekilciyimdir bilemezsin.)
ya da mesela kar yağabilir(?!)
ne biliim dondurma yağabilir..
gerçek mi sandın sen dondurma deyince?

ama yine de,
şu güneşli havada atkımı boynuma dolamış, gözyaşım donarken,
bilincim yorganın altında ve geriye 8 tane sınavım kalmış da olsa,
gülmek istiyorum.. deliler gibi hem de.

gülüyorum ki zaten.

mucize


güneşe aşığım ben.

hani şimdi güneş gitti, amerikaya, çine falan hani.. sonra geri gelcek, sonra geri gitcek...

güneş battıktan sonra onun geri geldiğini görmeden uyuyamam mesela ben bazen.
beklerim doğana kadar..

bir bardak iki kaşık

mesela çayı falan iki kaşıklı içerim ki ben..
evet iki kaşıklı. iki şekerli değil. hıhı.

benim kardeşim bir anarşist.

yaren evde ''bu işler bi-te-cek! katil devlet gi-de-cek!!'' diyerek geziyo.. (?)
henüz beş yaşında.
evet.
nerden öğrendiği de meçhul,
kime çekti bu çocuk bilemedim ki ben..
(a)
kim öğretiyo böyle şeyleri çokayıp.!.
(a)

bu kadın


şemsiyesinin ucu kare bu kadının..
ve bu durum benim içimi.. off neyse.

güneş topla benim için -mi?

peki ya anneannemin cep telefonu melodisinin güneş topla benim için olması??..

şimdiki zamanın rivayetinin di'li hali 1.tekil şahıs devrik bileşik cümle

-benim, ikimizi de köle sınıfına ait sandığım bi arkadaşım vardı. ama dıptıs dıptıs brothers diye bi yerlere gitti geçen gece o; kapitalist kapitalist eğlenmeye hem de. sonra da bana dedi ki ''proleterler proleteri kate, sen de aç bandista dinle bari de durumu dengeleyelim'' bende saf saf ''ne seattle ne cenova ne latin amerika'daaa, ne hindistanda bir arayışta, özgürlük içinde özgürlük kafanda özgürlük, özgürlük sen nerdeysen oradaaa '' diyerekten açıp dinledim. evet. bence dengeledik durumu??

-ayrıca şu an -söylemesi ayıp değil bence- muz yiyorum da, küçükken okulda muz yemek ayıpmıydı neydi lan. böyle beslenmende falan götüremezdin. şimdi istesem tüm sınıfa muz alırım. ne güzel.

-sonra bi tane ismail vardı, o da dedi ki -utanmadan!- ''Aspendosta anadolu ateşinde troya'yi izliyorum, burda olmalıydın...'' bende dedim ki: şakacı seni.

-geçen gün kardeşimin telefonunu ele geçirip kendi numarama mesaj attım ''ablacım seni çok seviyorum, çok güzelsin, tek idolümsün, nasıl başarabiliyosun bu kadar mükemmel olmayı anlamıyorum..'' falan yazdım. şimdi onun aleyhine lazım oldukça kullanıyorum. yok lan aslında kötü bi abla değilim. valla..

-ayrıca dün masamdaki kalemliğin içinden tığ çıktı, bu bir mesaj mı dersin sevgili kurabiye?.. hıı, olabilir mi? okulu bırakıp dandel yapmaya mı başlamalıyım bilemedim ki.

-ayrıca ben eskiden romantiktim siz bilmezsiniz. eskiden dediğim de geçen sene bu zamanlar falan işte. böyle pembe çerçeveli, camı falan pembe olan gözlüğüm vardı bi tane (kızlar bilir, hani böyle küçükken kalpli gözlükler vardı, toybokstan çıkmış gibiydi, hani kalp kalpti falan, aynı öyleydi işte bildin onu sen..) hiç çıkarmazdım, yatarken bile! öyle uyurdum falan. gerçi yine de ara ara buldukça iliştiriyorum gözüme ama realizmin esiri oldum artık.

-bence ben, irade fesadı hallerinden biri oldu öteki tarafta, konuda hata falan yapıldı mesela, öyle geldim dünyaya. hıhı. evet. okyanusun dibinde bir yosun olmalıydım oysa. mandalina aşkına, tanrım!!

-ha bide pudingde pudingden çok hindistan cevizi olmasının verdiği mutluluk paha biçilemez. evet.

-beatles'a, yasmin'e, yann tiersen'e, cenk taner'e, ben harper'a ve bunlar gibi diğerlerine son. dinlemicem artık. evet. ben canıma susamadım lan!!

-ben etipufun hindistan cevizlisini severim ki hep. kapkarası da güzel ama onun üstündeki pötürcükler böyle birden bölününce çok şekerli oluyoya, ölcem sanıyorum ben. panik oluyorum falan.

-hani böyle hastayım dediğinde çünkü kendine hiç dikkat etmiyosun, incecik giyiniyosun, geçen gün de dondurma yemiştin zaten.. diye çıkışmaya hazır bazı tipler varya hani; onlar beni sinir ediyo gençler. sanki kendine dikkat ettiğin halde hasta olamazsın, bi tek dikkat etmeyince olunur, sanki sen hasta olayım diye kendini yerden yere atıyosun, hani dikkat etmiyosunya sen kendine.. e haydi o zaman hep beraber dikkat edelim kendimize de kanser falan olmayalım kızancıklar, kızçeler.

-idare hukuku kitabımı alınca kitaplığım devriliyodu lan az daha, şaka değil. e tabi deriiin bi boşluk oldu içinde, dayanamadı yazık napsın atıverdi kendini yere..

-morg görevlisi bi arkadaşım olduğunu söylemiş miydim? evet. morgun görevlisi. gurur duyuyorum kendisiylen ben şahsen.

-ayrıca da bi tane anıl var, 38 yaşında ve 3 çocuk annesi ve arkeoloji 1.sınıf öğrencisi. bana diyo ki: ''bana anıl de..'' bende ona anıl diyorum. o da arkadaşım gibi davranıyo falan. evet. annem 37, ben de 19 yaşındayım bu arada. bide ben geçen çay içiyodum tek başıma kantinde, anıl da kazıdan gelmiş, bana dediki bi solukta: ''karar verdim artık çocuk istemiyorum tüplerimi bağlattırcam, kazı yapmak istiyorum geri kalan hayatımda..'' ...bişey diyemedim lan. korktum, çok korkttum hem de gençler... uzaklaştım hemen ordan. koşarak tabii.

-böle kendimi pencereden sallandırıp hoy-lu-lu diye bağırıp, garip garip sesler çıkarasım var. hayır delireyazmıyorum.

orada adı yazan benim halam lan


orada adını karaladığım benim halam lan... bi üzüldüm ki bunları görünce nalet feysbukta, oturdum saatlerce ağladım falan... (şaka lan şaka ağlamadım da gözlerim doldu. yok tamam bunu da uydurdum.) 3 tane arkadaşı var: biri ben, biri kardeşim öteki de görümcesi falandır heralde -bilmiyorum ki kim?- (bak gerçi 5kişi olmuş, bayaa genişletmiş çevreyi, içim parçalandı..)
feysbuk ayağını denk alsın istiyorum.

-hala sen de kusura bakma da deli misin nesin? ne işin var feysbuklarda?? şimdi sen yarın bunları bulur, okur; blog mlog da açarsın kendine... hoş mu yani şimdi bu yaptığın sorarım sana halacan!?!

ne güzel beraber gezeriz öküz öküz


Kate: lan şimdi siz büsbüyük olunca (onlar büsbüyük olcak ben hep böyle kalcamya onu diyorum. evet.) abdul'len evlencenizya, söz ver hamile olunca hep ikimiz gezcez!.
Esra: tamam çocuk da doğunca üçümüzün olcak zaten.
Kate: ne güzel olur lan... böyle ben seni arabaylan bi yerlere götürürüm falan, poşetin falan olursa onları taşırım.. hava atarım ''baaaaak benim arkadaşım hamile'' diye burnum havada bakarım herkese. zaten ben ağlarım ki hep:L dayanamam.. (hatırlatma: biz Esra'ylan 14 yıldır...ayy neyse işte ben bunun sümüklü halini bilirim o kadar diim..)
Esra: niye sen beni gezdiriyomuşsun ikimizin de olsun..
Kate: hııı, olur bana uyar. zaten havadan hamile olunuyoya, adama ne hacet!? bi tane de benim olur o zaman...evet. (sanki adam olsa.. töbe töbeee -ben aslında böyle değildim kurabiyeler. inanki değildim, değilim yani.-)
Esra: ne güzel olur beraber gezeriz öküz öküz.
Kate: rgkjrtkhtojhkytjuypkuıploıiuşl tabi zaten ben psikolojini bozarım yoksa senin, gittikçe varile benziyosun esra falan derim. ağlarsın böyle. hıhı. evet.

o değil de..

''kaç yaşında kasım ayı? neyin hesabını ödüyor onca sarı banknotla??..'' (P.Neruda)

adsız özlem

gerçekler nerde, hüzünler çoğalmış..
aşk için kurduğum düşlerin yerini,
kocaman yanılgılar almış.
geriye dönemem, ölümden beterdir yenilgiler.
gözyaşlarım birer birer, uykularımda toplanmış.
gece oldu, sözüm bitti, uykum geldi, yatağım boş, üşüyorum, nerdesin?
tükendim artık, sen yoktun, hiç olmadın, ben ağladım, sen güldün, nerdeyim?

sevgiler nerde, gerçekler yalanmış.
aşk için kurduğum düşlerin yerini,
kocaman yanılgılar almış.
günleri geçiremem, kalbimden düşer sevişmeler.
gidişlerim birer birer, özleminde çoğalır.
gece oldu, sözüm bitti, uykum geldi, yatağım boş, üşüyorum, nerdesin?
tükendim artık, sen yoktun, hiç olmadın, ben ağladım, sen güldün, nerdeyim?


bu adamı da kara listeme aldım çok önceden. bunlar böyle iki murat içimi dağladılar yıllardır siz bilmezsiniz.. gün gelecek böle içimi oyan şarkılar yapan insanları birbir öldürcem. hıhı. evet.

hayır yani derdiniz ne baylar sizin? bi şarkı bu kadar güzel olmak zorunda değil diğğmi neticede? güzel güzel şarkılar yapmak niye?? hayret bişeysiniz yani..

ben

sınavlar iki hafta sonra kapıma dayanacak ve ben evde yokmuşum gibi davranacağım. hıhı.

ne yapmalı? evet, doğru bildiniz: ders çalışmalı güzel yavrularım. fakat ben ne yapıyorum ders çalışmak yerine:

marketteki sebze meyveleri beğenmeyip( beğenmeyip???), pazara gidiyorum mandalina falan alıyorum,
domates alıyorum,
patates oturtma yapıyorum,
toz alıyorum falan,
evleri süpürüyorum.
ne ka eğlenceli diğğmi.

peki neden böyle yapıyorum?
hayır, tabiki durduk yere değil. henüz o kadar delirmedim(!). mecburiyetten. mecburen meeeecbureen mecburen meeecburenn..
annem gelmedi hala. gelemiyor ve ben kendimi hiç iyi hissetmiyorum bu günlerde. 3 haftadır böyleyim lan bi düşünsenize. mortingen strasse olmama ramak kaldı.

-kesinlikle evlenmicem.-
evet büyük konuşuyorum ne var???



bi yorgana yeni bir nevresim geçirmek ne zor lan!!!

(ha ayrıca, bence domuz gribi virüsü ilk bizim evden çıktı. valla lan. şaka yapmıyorum. öyle pisiz ki! pardon babam ve aylin öyle pisler ki!(a) virüs bizim evde üremiş ve dünyaya yayılmış olabilir. evet.)

lale atlet elle.

bugün iki dil bir bavul'un galasına gittim ben. galaya da gittim yani, onu da yaptım. güzeldi. gidin yani. gidebilirsiniz. sevebilirsiniz ya da sevmeyebilirsiniz orası beni bağlamaz; hepsi gerçekti onu bilin yeter.


bide başka birileri de farketti mi bilemem ama, birinci sınıflara öğretilen fişlerin yerinde ''ali ata bak'' ''ayşe topu tut'' ve benzeri şeyler yerine ''lale atlet elle'' yazması???

-zülküf olum çok tatlısın.

anarşi başını alıp giderse

--beklemek yasaktır yazan heryerde beklemek istiyorum. böyle tam yazının altına geçip.. keza bekliyorum. böyle çok önemli bişey yapmışım gibi oluyo falan. sonuç: kendimi fevkaledenin fevkinde iyi hissediyorum. evet. (bknz: kurallar insanları aksini yapmaları yönünde tetikler.)

--bugün gözüme boya falan sürmedim. saçım başım dağınık gittim okula. dopdoğal. tanrım o nasıl güzel bi duygudur! gözlerimi rahatça kaşıyabildim lan! durdum durdum kaşıdım hem de. ellerimi yumruk yaptım te böyle, sonra da öyle işte saatlerce kaşıdım falan.

--okulda aynı sınıfta olduğumuzdan ötürü sadece yüzüne aşina olduğum bi insan: rengi siyah olan kazağımı görünce, gözlerine inanamadığını söyledi. renklerime nolmuşmuş. bişey olmadı içimde hepsi.
üstelik başka biri de niye bugün normal insanlar gibi giyindin bi sorunun yokya gibilerinden sorular sordu. ben de yok dedim, yok bişey..

öteki biri de dedi ki: birini sevmek için elle tutulur bir neden bulamıyorsan, onu gerçekten seviyorsun demektir.
yapma yaa böyle mi oluyo bu işler dedim bende içimden.. dışımdan da sustum.
(ayrıca bu öteki biri aklımı çeliyo benim. sms yapmıyorum. istemiyorum. yapmıcam keza. ama bu insan evladı sms yaparsan Dan'le başbaşa akşam yemeği ayarlarım falan diyo, göz kırpıyo falan. tahrik ediyo lan beni resmen. hoş mu şimdi bu?? kendi menfaatleri için benim duygularımı sömürmesi falan? sorarım size... ayıp ayıp cık cık cık.. çohayıp laaan!.)

--Dan'i gördüm lan bugün. bi kez daha vuruldum kendisine. oww hii!! how are you dedi yığıldım kaldım oracıkta. yüreğimi dağladı gitti yiğidim... o değil de korkuyorum lan kendimden. ben bu şevklen yarın derste nasılolsa anlamıyo diye, türkçe mürkçe laf da atarım çocuğa kendimi tutamayıp.. yaparım lan inan ki. öyle de kepaze bi insanım çünkü.

--lan o değil de, bi çocuk var bizim fakültede, saçı uzun böyle -ki ben saçı uzun oğlanları bi başka severim normalde- bizim sınıfta bu çocuk, yazın saçlarını uzatmış. gördüm yıkıldım. gitcem saçlarını kestirmesi için konuşcam bizzat kendisiyle. hatta gerekirse yalvarcam. valla bak. hoş mu şimdi bu yaptığın dicem. kestirmeye parası mı yok ki acaba lan diye düşünüyorum günlerdir.. hayır yani sorun buysa ben veririm. toplumsal fayda herşeyin önünde gelir benim için, ayrıca çocuğa karşı da insan olarak sorumlu hissediyorum kendimi. yardım etmek istiyorum. öyle böyle değil, böyle öyle de değil; bi garip. off.. çok kötü olmuş lan, anlatamam yani, içime dert oldu resmen. ama sanırım çocuk farkında değil, farkındaysa da bişey yapmıyosa bide?.. of off çok kötü...

ama, ya da, ve belki de çocuk öyle seviyodur kendisini diğmi.. olabilir yani. yok yok lan vazgeçtim. mutluysa beline kadar uzatsın hatta. ben onu öyle de sevmeye alışırım zamanla. gerçekten. uğraşırım yani en azından. hiç olmadı yatay geçiş falan yaparım değiştiririm okulumu. o yeterki mutlu olsun.
offf ama yazık lan. valla. bişeyler yapmak lazım yani püfff napsak..

öpücükler.

parfümün dansı

''eğer arzu ızdırabı getiriyorsa, belki akıllıca etmediğimizdendir ya da arzu ettiğimiz şeyi ustaca elde etmesini bilmediğimizdendir. kafalarımızı dua seccadelerine gömüp saklayacağımız yerde, tahriklere karşı çevremize duvarlar öreceğimiz yerde, arzularımızı doyurma konusunda ustalaşsak daha iyi değil mi? selamet denilen şey zayıflar içindir. benim inancım bu. ben selamet istemiyorum. ben hayat istiyorum. hayatın da tümünü istiyorum. sefaletini de, harikuladeliğini de. eğer tanrılar zevkten vergi istiyorsa öderim. ama vergilerine her seferinde itiraz ederim, karşı çıkarım. woden ya da şiva ya da buda ya da o hristiyan adam... neydi adı? onlar buna saygı gösteremiyorsa, o zaman onların gazabına da razıyım. hiç değilse bu zengin, yuvarlak gezegende, önüme serdikleri şöleni tatmış olurum, dişsiz bir tavşan gibi ondan kaçmamış olurum. en güzel şeylerin, bu dünyaya sırf bizi denemek için, büyük ödülü almamızı daha zorlaştırmak için getirildiğine inanmıyorum. boşluğun güvenliğini de istemiyorum. hayatı bu kılığa sokmak insanlara da tanrılara da yakışmaz.'' (parfümün dansı/sayfa 110-ilk paragraf)

şu an ağlamak istiyorum. hem de çok. evet.

celos (Dan kalp ben)

aşık oldum çok fena. adı Dan.
böyle gördüm celos çalmaya başladı falan. -yalan ben zorla çaldırdım. çalsın istedim yani-
evlencez biz.
sonra da haftasonları kırmızı ekoseli örtümüzle pikniğe gitcez falan.
bazı geceler verandada celos çalarken dans etcez,
Dan sabahları kahvaltı falan hazırlayıp bana süpriz yapcak.
beraber afrikaya safariye gitcez.
la vie en rose'yle fransa sokaklarında dans etcez.
gerçi onun bunlardan haberi yok şimdi ama ona da söylicem yarın.
Dan dicem, evet sen benim hocam olabilirsin ama görmüyo musun biz birbirimize aidiz, al götür beni buralardan dicem.
itiraz edeceğini sanmıyorum.
şimdi de bavulumu hazırlamaya gidiyorum.
hoşçakalın.
buraya kadarmış.

soru:ben giderim o gider, arkamdan huyhıuı hubaroyyyy eder? cevap: elektrik süpürgesi. evet.

11buçukta kalktım. ne güzel diğğ mi bugün benim okulum yok.
hayır güzel değil işte. sabahtan beri yemek ve temizlik yapıyorum. hani söz vermiştim ya, hıh işte yeşil fasulye falan yaptım. çok güzel oldu. ellerime sağlık.

bide fasulyeleri böyle kırarken pıtt çıt diye bi ses çıkıyoya, allahıımm nasıl güzel bi ses o öyle!! nasıl bi haz veriyo insana. çok fena. sapık gibi gözlerimi kapadım fasulyeleri çıtlattım falan. evet. benim uçlu kalemlere karşı da aynen böyle zaafım var zaten. dün çünkü sırf bu yüzden kitapçıda rezil oldum. bknz: kalem ele alınır, arkasına basılır çıt çıt ve ''uwwww'' diye garip sesler çıkarılır.

ayrıca bence aylin babam ve ben çok pisiz. çok fazla süpürdüm çünkü. aklın hayalin almaz yani o derece. banyoyu bile süpürdüm. -şaka değil lan gerçekten!-
bide evi süpürürken aklıma şey geldi. geçen hafta beraber çalıştığım kız ne salaktı lan. valla bak. kız sürekli şöyle konuşuyo ne sıkıcı: '' işte osman vardı bizim, benden hoşlanıyodu o. sonra osmana ben postayı koyunca onun bi arkadaşı vardı ali, o bana yazmaya başladı inanır mısın. ama çok hoş çocuk görsen bi. sonra bu osmanın arkadaşı alinin amcasının oğlu var, bu beni gördü, bi süzmeler, bi bakışlar falan. ama onu beğenmedim ben gözünde kirpik falan vardı. ayy bak ne dicem bunun halasının kızı var o bile yazdı bana düşünebiliyo musun. hatta onun annesi..'' ayıp lan. ben olsam utanırım. hadi hepsini geç, daha bir gün bile olmamış tanışalı. yazık lan. valla. tek çalışıciim bundan sonra. prensipli bi insanım ben. (prensibini yerim senin ben. prensipliymişmiş..)
hah bide geçen gün bana balyoz diyen şahsiyet kelime haznesini zorlayıp beni neye benzeteceğini iyice şaşırmış olacak ki; ''günaydın yıldız tornavidam'' falan diyo bana??? hayır yani çiçek falan de dimi? tornavida ne lan?? başında yıldız var diye güzel bişi mi sanıyo onu nedir bilemedim ki ben. neyse burdan tüm blog alemi adına kendisine acil şifalar diliyorum. gülmeyin. herkesin başına böyle şeyler gelebilir.
o değil de turgut vardı bitane, nolduki lan ona??
ben ölüyodum onun için siz bilmezsiniz. küçüktünüz o zaman.

neyse; öptüm.mıncırdım.gittim.hoşçakal-tabi kalabilirsen-tatlım.

ne zaman ders çalışcam lan ben. anne lan.. gel artık.

renklerin içindeeee renkleriin içindeee..dırıdım dırıdım dıptıss...

gidiyorum lan..

bigün ''ölümsüz adamın müebbet hapsi'' konulu bi yazı yazıcam ve o gün ölücem. evet.
alnıma bi posta pulu yapıştırıp, kendimi postalamak istiyorum. uzağa. irlandaya, kanadaya ya da marsa falan.
ya da yakın olsun; ispanya olsun..
neden bu kadar zaman büyüdük
ayrılmamak için birbirimizden?
neden ölmedikki ikimizde
çocukluğum ölüverdiğinde?
ve çekip gidecekse bu can bu tenden
neden böyle sadık bana iskeletim?
-P.Neruda/sorular kitabı /sayfa:58-

I love him.

sabahın sekizinde üzerimdeki elbiseye bakıp ''şarap gibi kadın olmuşsun'' dedikten sonra, sandaletlerimi farkedip ''hint fakiri gibi terlikle mi geldin??'' diye soran adam kalp ben. evet.

ışınlanan kaktüs

gülşah: ''ya ne dicem.. hani ben böyle uzaylı fetişisti bi insanım ya, böyle ışınlanma falan olsa keşke diyorum hani hep, belki bu pek de iyi bi fikir değildir. yani düşünsene, hırsız eve girmek istiyo, çatt ışınlanıveriyo evin içine falan. korkarım lan ben.. sapıklar falan giriverir içeri...''

aylin:''abla manyak mısın? oturup bunu mu düşündün?''

hastayım.

çok pis hastayım lan. böyle 0.2 saniyede bir hapşırıyorum, 0.002 saniyede bir burnumu siliyorum falan.
o değil de; akşam üzeri hapşırdığım hapşırıklardan biri öyle şiddetliydi ki, yere yığılıyodum nerdeyse. kalbim bayaa uzun bi süre birsürü hızlı hızlı attı sonra. benim kalbim birsürü atıyo hep, sizinki de atıyo mu? birsürü yani? ayrıca o hapşırmadan sonra kesin vücudumun fonksiyonlarından biri gitti, bozuldu falan yani. mesela artık yediğim yemekler soluk borumdan ciğerlerime, soluduğum hava da mideme gidiyo olabilir.
neyse.

bir genç kızın gizli göbeği.

benim içime çekerek gezmeye alıştığım bir göbeğim var. evet göbeğimi kendi haline bırakamıyorum, içime çekik geziyorum. tikim var. ruh hastasıyım ben. regl dönemimde çikolata kavonozunun dibini buluyorum çünkü ben her ay. evet. yapıyorum bunu. kaşık kaşık hem de. o yüzden beni kesseniz kandan çok çikolata akar damarlarımdan.

mesela bigün şeker hastası olursam, çikolatayla intihar etcem. ölümüm çikolatadan olcak yani, ben size diim.

çikolatadan ayakkabı yapsalar onu bile yerim lan.

oha. çüş. burşşşt. şaka yaptım lan ben?
''çikolatadan ayakkabı yapsalar onu bile yerim lan'' cümlesindeki mübalaaaaamın üzerine yazımıı bitiriyordum ki tam, google amcada görsellerde çikolata aradım. (biz insanlar böyle şeyler yapıyoruz arada) ama niyetim ağzınızın suyunu akıtacak cinsten güzel cici çikolatalar bulmaktı. valla lan. kötü bi niyetim yoktu yani. iyi bi insanım ben. ama onun yerine şunları buldum. oysa sadece şakaydı. bu fotonun üzerine daha da yazamam ben. psikolojim bozuldu. rüyamda da bu ayakkabıları kemirirken görürüm kendimi.
çokorkunç lan.

''Hoy Lu-Lu şarkısını söylesin her gece''

ben her gece ''hoy-lu lu'' şarkısını söylerim sana eğer istersen. gerçekten. hem zaten canım seninle fıskiyelerde ıslanmak istiyo.
güneş denize değsin ve güneşin değdiği yerden bi evim olsun istiyorum. kapı zili mızıka gibi çalsın. hiç susmasın istiyorum o zil. bi tane de ağaç olsun; öyle kocaman olsun ki evden büyük olsun. sağlam bi dalına iyi de bi salıncak yaptık mı seninle şöyle, sanıyorum bi martı görmüş kadar mutlu olurum. akşamları orda bağıra bağıra hoylulu şarkısını söylemek istiyorum sana. sen de ben şarkı söylerken, arada kapının ziline basarsın? bizden başka kimse duymaz ama başkaları duyacakmış gibi bağıralım istiyorum. sallanırken yer çekimi kanununa(!) karşı gelip uçalım ve seninle ilk ve tek şuçumuzu böyle işleyelim istiyorum. sonra dünyaya paralel durup, dünyayla aynı hızda dönelim. biz dönmeden de döner ya; olsun, sanki biz dönüyoruz diye dönüyomuş gibi yapalım yalancıktan. biz hiç ağlamayalım, bulutlar biz ağlamaklı olunca bizim yerimize dünyaya ağlasın istiyorum. 27.07.2007 ''bak ve gör; yaşam düşlerdedir..''

ben bir papatyasever'im ama yine de çoook teşekkür ederim

bugün kızılayda karşıdan karşıya geçmek için beklerken biri arkamdan, üzerime bir avuç gül yaprağı döktü. döndüm baktım, 8-9 yaşlarında bi çocuk arkasına baka baka gülümseyerek kaçıyo. bi hoş oldum, duygulandım falan. sonra da güldüm kendi kendime..
hatta bir yaprak da çantamın üzerinde kalmış, şimdi de kitabımın arasında kalıyo kalıcı olarak..

geçen sene kızılayda çocuklara şeker dağıtırken, bir yerine iki tane lolipop verdiğim çingene çocuklardan biri kesin.

gül yapraklarının sahibi sevgili dostum çocuk;

teşekkür ederim.

çok teşekkür ederim..

5'li falım sakız

marketlerde 10 ve ya 5 kuruş kalmadığında para üzeri olarak sakız, şeker vs. verildiğine hepiniz şahit olmuşsunuzdur. bana hep aslında 5kuruşları varmış da bilerek vermiyolarmış gibi geliyo, sapık mıyım neyim bende bilemedim ama öyle hissediyorum ne yapayım.

evet bana da sakız, şeker falan verdiler, nerden bildin? ama 5'li falım paketini açıp da içinden bi tanesini avucuma tutuşturanına da sonunda şahit oldum. ''ne zahmet ettiniz.. çiğnenmişi yok muydu??'' bakışı atmama neden olan bu davranış, tezimin doğru olabileceği konusunda da delil teşkil etmekte. hadi tamam bana 5 kuruşun yok, olmasın da, ne önemi var ki. ama açıp içinden birini hiç gocunmadan elime tutuşturduğun 5li falım paketinde kalan 4sakız kimin acaba marketçi amca? hııı?? peşin peşin kabul ettin, 4 müşteriye daha 5 kuruş yerine sakız vereceğini, yanlış mıyım?

ama bence yine de şanslıyım. neticede vivident kutusunu açıp, parmaklarını kutuya daldırdıktan sonra ''al bakiim şurdan 2 tane en nanelisinden'' de diyebilirdi.

hep beni bulun böyle emi. iyi oluyo yani.

luna luna luna park

lunaparkta en can alıcı aletlere bindiğinde, sorumlu kişinin güzel müzikten keza b.k gibi şarkılar çalmasıdır beni benden alan. iner inmez suratına binyüzondört kere patlatasım geliyo.

ayrıca yeşil fasulye yapmayı öğrendim, fakat nedense kimse bana söylemedi yeşil fasulye zor pişer diye? niye hıı? neden yani? gecenin 10unda yemek yemek zorunda kaldım umarım mutlusundur. en azından birimiz bu durumdan mutlu olsun dimi. burdan henüz yeşil fasulye yapmayı öğrenmemiş kimselere sesleniyorum, anacım çok zor pişiyo o, ondokuzbinyüzyirmidokuz bardak su tüketti yine de iki saatte pişmedi. (bidaha da yaparsam...)

yazacak çok şeyim var ama üşeniyorum lan.
ayrıca az önce de başka bi blogda itiraf ettim, şimdi de tüm açıkyürekliliğimle burada söylüyorum:
bazen beni arıyosunuz ve telefona cevap veren olmuyoya hani,
bilerek açmıyorum ben. çünkü anlayın artık şunu: TELEFONLA KONUŞMAKTAN NEFRET E-Dİ-YO-RUM!!!!
geri aramıyorum bile sizi lan, insan hiç mi anlamaz? aramayın. istemiyorum.

tourette sendromu

''kişinin normal bir şekilde konuşurken, birden bağırmaya başlaması, çoğu kez de nedensiz ve önüne geçilemez bir şekilde küfür etmesi gibi belirtileri olan bir çeşit zihinsel hastalık: tourette sendromu.''

ne sevimli dimi.
insanın bazen, bazıları karşısında tourette sendromuna yakalanası geliyor.

bazen

herşeyi,
hayatımı, tüm kariyer planlarımı bi köşeye bırakıp,
herkesin birbirini tanıdığı küçücük bi kasabada,
akşama kadar kitap okuyabileceğim ufacık dükkanımda,
herkesçe sevilen bi sahaf olmak istiyorum.
sabahları gülümseyerek kepengini kaldırdığım dükkanımda, hiç duvar görünmesin istiyorum; kitaplar duvarlık yapsın dükkanıma tıka basa.
ilk günaydınımı diğer esnaflara söylemek istiyorum.
beni ''günaydın kızım'' diye gülümseyerek karşılayan fırıncı ahmet amca, terzi nalan teyze olsun istiyorum aynı sokakta.
ilk müşterimi daha siftah yapmamış olan diğer kitapçıya yollamak istiyorum.
sonra sokak çocukları -çocuk olsun yeter- istedikleri zaman gelsin dükkanımda otursun istiyorum; onlara küçük prensle, momo'yu okuyum, ufak sihirbazlık numaralarıyla çikolata dağıtıyım..
bazen, böyle bi hayatım olsun istiyorum.
sade.
huzurlu.

hatta ahmet amca aslında bülent ortaçgil olsun.

Kral Lear

''doğrusu, korkarım, aklım da pek başımda değil.
sizi, şu adamı tanıyacak gibi oluyorum ama,
emin değilim, çünkü nerede olduğumu bilmiyorum ki
kendimi zorluyorum, zorluyorum,
bu elbiseleri de hatırlayamıyorum.
dün gece nerede yattım, ondan da haberim yok.
ne o, yaş mı var gözünde! yoo ağlama!
zehirin varsa ver içeyim.''
william shakespeare

laaaa la la la laa laa laaaa

dans edeceğiz, sabaha kadar.


''gerçek aşka yönelik umut, ölümlülükle lanetlenmiştir..'' (sinestezya, sf:304, satır 18/19)


kelebek

yaren'in artık bir beslenme çantası var.
yaren artık okula gidiyo: anasınıfına.
ne zaman okula gidecek kıvama geldiyse..
daha küçücük yaa...
üniversiteye kadar daha 13 yıl okula gideceği gerçeğini ondan saklıyoruz.
zira ''abla ne zamana kadar okula gidicem ben?'' gibilerinden sorular sormakta sürekli ve daha başlayalı 2 gün oldu...
yazık lan.
son çeyreğe geldiğim için kendi adıma şükrettim bu sabah.


ayrıca iki gündür her yerde hakan hocanın karagöz oynatırken hicaz makamıyla neşeli neşeli söylediği sanat musikisinin güzide parçalarından ''pencerenin perdesini, aç bana, göster yüzünüüü'' yü söyleyerek geziyor olmamın mantıklı bir açıklaması yok.

lannn!!


bir gün bir çocuğum olursa, aynı bundan olsun.

hıhı. aynısından.

bunun aynısının annesi olucam evet.

dudağını büzüktürmüş ya bide, çok fena oldum.

bazen çok fena olurum ben.

itiraflarım

***bugün bi elimde elma, öteki elimde kumanda, kucağımda yastık... koltuğa yayılmış ne izlesem ne izlesem diye zap yaparken tesadüfen açtığım müzik kanalında sezen aksu'nun:

''ben senin hayatından gittim oğlum??!!
hadi bakalıııım unuuut unutabilirseeen!!''

diye söylediği bi şarkı varya, hah sarı odalar, işte o çalıyodu. öyle kendisine bi sempatim de yok ama kadın nasıl içten söylüyosa, siyah beyaz da bi klibi var onun; tüm bunlar bir olunca elimdeki elmaya rağmen, o kadın ''sarı odalaaar'' dedikçe etkilendim ben. odanın duvarlarını sarı gördüm falan. diyeceğim o kiii:
sırf bu şarkıyı söylemek için, resmen birilerinin hayatından gitmek istedim.

keşkeden uzak

***keşke mesut beni sevmiyo olsaydı...

-''kamyonlaaar kavun taşır ben hep senii düşünürdüüm..'' ne çok dinleyesim var bu şarkıyı...

keşkeden uzak.

bilen beri gelsin..

***sevgili ankara büyükşehir belediye başkanı;
daha ne kadar insanlara böyle muamele yapmaya devam edeceksin bilmiyorum. duydum ki, bir dahaki seçimlere aday olmayı düşünmüyormuşsun. bu kararını alkışlarla destekliyorum. lakin sana ''benimle ne zorun vardı be adam?'' diye sormaktan alıkoyamıyorum kendimi. bilakis bidahaki seçimlerde bende bu şehirden elimi ayağımı çekeceğim çünkü. doğduğumdan beri ankarada yaşıyorum ve 19 yıllık naçizane ömrümde şahit olduğum tüm seçim dönemlerinin ardından, seni ankara büyükşehir belediye başkanı görmekten usandım artık. bloga siyasi içerikli yazı yazmak istemiyorum ama öyle komiksin ki, duramıyorum inan yazmadan. kızıyorum ve sinirden gülüyorum bilesin.
çok düşüncelisin gerçekten. metro istasyonlarına o lcd ekranları koymayı ne iyi akıl ettin. sabahları biz, bi sıkılıyoduk bi sıkılıyoduk metroyu beklerken.. iki ay aynı şeyleri izliyoruz mesela şimdi, çok eğlenceli oluyo sabahları falan. bi neşe kattı onlar bize, canımızdan bi parça oldu, yapamaz olduk onlarsız. herşeyimiz tam zaten, hatta fazla ki, senin cebini dolduruyoruz durmadan. lcd'leri de yaptırdın, bizim içimiz bi rahatladı ki onları görünce, sorma gitsin. hep beraber sevindik, halaylar çektik, paralarımızı güzel şeyler için harcıyo adamcağız dedik falan.
peki bana söyler misin o ekranlarda önceden tren gelirken ''train is arriving, be careful'' vs.vs. yazarken, artık sadece ''tren geliyor'' yazması, senin bu insanlara öküz muamelesi yaptığının bi göstergesi değil de nedir?

hayırsızım hayırsızsın hayırsız

uzun zamandır görüşmeyen iki arkadaştan hangisi en önce ''hiç arayıp sormuyosun, hayırsızsın'' gibilerinden diğerine çıkışırsa, öteki otomatikman suçlu durumuna düşer. (bknz: otomatikman hayırsız olan o olur.) oysa ikisi de birbirini arayıp sormamışlardır geçen süreçte.
diyeceğim o ki; elinizi çabuk tutun, ne yapın edin, ilk ''hayırsızsın'' diyen siz olun. öğrenin bunu. hıhı evet evet aynen böyle yapın.

-ayrıca bazı kızlar saçlarını oğlan saçı gibi kıpkısa kestirince çok seksi olmuyo mu sinir oluyorum! çok yakışıyo lan bazılarına. resmen haksızlık.

dr.outker supangle

bu yazımı esrayla yaptığımız şahane tespit üzerine yazıyorum sevgili kurabiye:

dr.outker'in bi reklamı var, dr.outker ''supangle''..
çocuklar eve girer girmez ''babaannem mi geldi'' diye soruyorlar falan ya hani, o ne biçim reklamdır yahu? babaanne dediğin supangle mi yaparmış? helva yapar, sütlaç yapar falan da ne bilsin babaanne supangleyi? aranızda ''babaannem supangle yapıyo benim'' diyen varsa, ben önce o babaanneden, sonra da bunu diyen torundan şüphe ederim. olur mu öyle şey lan? burdan o babaanneye sesleniyorum, sevgili babaanne git efendi efendi revani falan yap, biz seni öyle seviyoruz, sütlaçlı helvalı falan..
dr.outker bizimlen dalga mı geçiyosun sen, şaka mı yapıyosun? komik mi şimdi bu? tamam iyi güzel hoş reklam yapmışsın da biraz inandırıcı olsun ama dimi reklam dediğin? un helvası reklamı yap, koy babaanneyi de yanına mis gibi, al sana mantıklı reklam. senin memleketin oralarda supangleyi bilmeyen babaanne olmayabilir ama bilesin ki burda supangle yapan babaanneler yok.
bidaha olmasın bak affetmem.

-ayrıca bugün papates oturtma yapmayı öğrendim, artık annemlerle beraber yaşamam için hiç bi sebebim kalmadı sayılır.

hani

hani böyle akşam 10 sularında kalabalık bi sokaktan yürürsün, sanki beyninin içi pamukla doluymuş gibi, bomboş düşüncelerle, huphuzurlu..
her adım atışında, kulağına gelen o muhteşem melodiye biraz daha yaklaştığını hissedersin hani,
merak eder, adımlarını hızlandırırsın..
köşeyi dönünce görürsün ki; genç bir adam, adını bile bilmediğin bi müzik aletiyle o güzel sesleri çıkartıyo olur ve sen dans etmek istersin.
istemsiz olarak ellerini şıplatarak tuttuğun ritmle; gelir tam önünde durursun hani gözlerin kapalı,
sonra gözlerini açar açmaz müziğin sahibi güzel insanla gözgöze gelir, bir anda müziği unutup ''ohaağğğ'' dersin hani içinden..
biraz önce dans etmeyi düşünen sen değilmişsin gibi öylece kalakalırsın yerinde.
hani sonra o, içten içten gülümser; sende eşlik edersin..
sonra da sanki gitmen gerekiyormuş gibi ayaklarına söz geçiremezken, biraz gittikten sonra tekrar dönüp bakarsın,
ve o güzel insan da hala, gülümseyerek, sana bakıyo olur ya hani...
işte aynen öyle oldu bugün.

niye durmaya devam etmedim ki; evlenebilirdik oysa... sokaklarda müzik yapıp dans edebilirdik.

acınacak haller

gecenin bir körü,
evdeki tüm ışıklar kapalıyken,
sapık gibi sadece reklam izleyen bi kız vardı bugün bizim evde, tıpkı bana benzeyen..
dokunsam ağlayacaktı, dokunmadım yine de ağladı.
televizyonda ''eti brovvnii mutlu ett kendiniiiii'' diye bi reklam başladı,
kız kapıyı çektiği gibi dışarı çıktı.
biraz sonra geldi yine, elinde çikolatalı sütü ve brovnisiyle.

-bu kadar da muhtaçtım bugün mutlu olmaya.

bugün

3'te uyandım.
müzik dinleyerek yarınki yemek için alışveriş yapmaya, markete yürüdüm. bilirsin işte: mantar, patates, marul, makarna...
gökyüzü güneşten yana turuncuydu.
durup durup gülümsemem de bundan ötürüdür.
sonra ayık olup olmadığımı test etmek için, anayolda asvaltın ortasına çizilmiş beyaz şeritlerin üzerinde düzgünce yürümeyi denedim.
ve yürüyebildim.
ikna edemedi yine de beyaz şeritler. kolay ikna olamıyorum bu onların suçu değil. hele ki gözlerimi tam açamıyorken..
ben yolun ortasındayken arabalar mı nerdeydi? bilmem.
kimbilir.. belki beni de ezip geçmişlerdir.

sonra koştum. ben hep koşarım böyle zamanlarda.
sonra da yoruldum, ben hep yorulurum böyle zamanlarda.

beni gideceğim yere kadar bırakabileceğini söyleyen bi adam yüzünden karşı şeride geçtim.
''hayır, teşekkür ederim.'' dememe rağmen benden yüz metre uzakta arabasını sağa çekip tekrar beklemeye başladığını görmemle aynı zamana denk gelir bunu yapmam.
benim suçum değil ki, o da kolay ikna olmuyomuş.

gülümsedim, geçtim.
sadece yorgunluğumu ikiye katlıyo böyle insanlar..
buna sebep olduğu için Mr.Gerizekalı'nın kendisini yerden yere atması dileğiyle..

haydar haydar

bilirsin bazen olur..
sabah uyanınca diline nerden dolandığını bilmediğin bi şarkı takılır.
içinden bi ses uyanır uyanmaz başlar şarkıyı söylemeye, sen devam ettirirsin gün boyu.
yani sende olmuyosa bilemem, benim olur hep.

peki sabahın bu saatinde içimdeki sesin ''haydar haydar'' türküsünü söylemesi?

haydar da kim?



[ayrıca sabahın bu saatinde anladığım üzere, mert kocagöz gibi insanların hala yaşıyor olması ne kadar da üzücü.
sevgili mert kocagöz; olur da google'da ismini arama gibi bi saçmalık yapar da, birgün bu blogu bulursan, senin bi pislik olduğunu düşündüğümü bilmeni isterim. üzgünüm ama sanırım sen bi zavallısın evlat.]

asansörde bari sus!

bugün büyük bir alışveriş merkezinde, zaten 10dakikalık olan işimi daha da çabuk halletmek için bindiğim asansörde, çok pis anladım ki asansörde konuşmamam gerek kurabiye. özellikle kendi kendime ve tanımadığım birisiyle kesinlikle konuşmamalıyım. hatta bant falan yapıştırmalıyım binmeden ağzıma. abartmıyorum kekini kabartıyorum.
off çok kötüydü.. resmen asansör faciası.

şimdi şöyle açıklayayım öncelikle: alışveriş merkezinde zemin kat, bodrum katlar dahil toplam beş kat var. ve benim işim en üst katta. katların derecelendirmesi 2, 1, 0, -1, -2 diye. şimdi siz bu eksilere aldanıp da bu katları yerin altında sanmayın, zira 3 kattan da giriş var alışveriş merkezine. (bknz: -2, -1, 0)

asansöre binip çıktım ve işimi halettikten sonra tekrar alışveriş merkezine girdiğim kata inmek için asansörü beklemeye başladım. asansör geldi, kimse yok içerisinde. ben bu sırada kapının ağzında durup, arkamda asansöre binmeye çalışan yakışıklı adamdan habersiz ''hangi kattı acaba? -1di heralde, yok yok yaa -2ydi...''diye sesli sesli düşünüyodum ve yine bu çelişkiler içinde adamdan habersiz -1e de -2 ye de basmış bulundum. (bu arada ben katları numaralandırma işine, başında eksi bulunan rakamlar girince feleğimi şaşırıyorum, kafam karışıyo, sürekli çelişki yaşıyorum: hangisi garajdı, lan yoksa yine depoya falan mı iniyorum o kadar aşağıda değildi falan falan...) içeri geçtim, asansör kalkışa hazır diye düşünürken adamı farketmemle renkten renge girmem aynı zamana denk geliyor sanırım, hıhı evet evet aynen öyle oldu. adamcağız benim bastığım katlardan birinde inecek belli ki, hiçbir tuşa basmadı -hem zaten herkes benim gibi mi bulduğu her kat numarasına bassın-. asansör hareket etmeye başladı ve tahmin ettiğiniz gibi -1 de durdu. kapı açılır açılmaz anladım ki benim ineceğim kat -2!! damn it. ben kapıya bakarken hissettim ki adamım da bana bakıyo. bakar tabi!! iki tuşa da ben basmışım, asansörde ikimizden başka kimse yok ve numarası -1 olan katta inen kimse de yok! adam gözümün içine içine bakarken,
benim dudaklarımdan gülümsemeyle karışık, dökülmesini birtürlü engelleyemediğim sözcükler:

''demekki -2ymiş..''

önce derin bir sessizlik oldu.
asansör yerin diplerine doğru çekti beni orda hissettim.
üstelik ne tuhaftır(!) hiç bu kadar iyi hissetmemiştim.
sonra naif bir gülümseme.
sonuç: -1den -2ye inene kadarki o kısacık aralıkta beraber gülüşmeler.
ama ben yalancıktan güldüm.
sırf cool görünüp durumu toparlamak için.
ama o adamın bu durumu yuttuğunu hiç sanmıyorum.
bazen şu dilimi ameliyatla aldırmak istiyorum!

asansörde konuşmayın ve rica ediyorum biner binmez kolunuzu iki yanınıza alıp yüzünüzü kapıya dönmeyin. hakkaten bi tuhaf olmuyo mu sizce de, yuvarlak falan oluştursanız daha iyi olmaz mı?..

üzüm yiyelim.

I can do it?

genelde ailecenek yapılan tatil faslını, yarın bi başıma gerçekleştirmek üzere amasraya gidiyorum. gidip de bidaha ankaraya dönmeyesim, ordan da las vegas'a, las vegas'tan da prag'a gidesim, dönüp de ankarayı görmeyesim var. (I can do it?)
yine de herşeye rağmen gelirsem(!), kızılay meydanında ankaraya kuscam.
yoncaları dört yapraklı sanmaktan usandım artık.
''eve git beni daha lunaparka götürmedin..''

kumandayı ver

''hala uykulu hala sakin..
bak hala ölmedim.
sinirler midelere
alıştık boş sözlere...
.....
kim söyledi sana?
'aşk sanattır'?
bilmiyormuydun, sadece besindir.
taze ve bayat
neylersin
buymuş hayat...
yalnızlıklar,
peşin ödenmiş faturalar...
evlerimiz ufaktı; kitaplar, egolar, karıncalar vardı.
gece yalnızlıklar, bazen alo'lar, yataklar karargahtı..
dost muyduk düşman mı zap meydanında,
bu kanaldan sıkıldık nerde bu kumanda,
bakarken;
ekranda hayatlara
rekorlar kırmıştık yüksek atlamada,
mahkum olduk şimdi düşmüş çıtalara...
bitmişse bitmiştir ısrar etmenin ne anlamı var,
bu kanaldan sıkıldık, nolur uzatma
kumandayı ver...''

harika insan=cenk taner/ cenk taner=harika insan.

bana kek yaptımm..

owww sanırım deliriyorum kurabiye. sıkıntıdan ne yapacağımı şaşırdım. şaşırttım yani iyice, zıvanadan çıktım. evde kimse yok. acıktım, ne yiyeceğimi bilemeyip bana kek yaptım az önce. kendimi odama kilitleyip örgü örüyorum saatlerdir. düşünmekten beynim iflas etcek, dumanlar çıkcak falan.. bugün dudaklarımı sevdiğime karar verdim. birsürü fotoğraf çektim. ben giderim o gider arkamdan tın tın eder. hoşçakal şimdilik. (-tabi kalabilirsen.) ben bi balkondan atlayıp geliyorum hemen.
laa la la la la la laaaaaaaa la la la la la laaaaaaaaaaa laa la la la la la laaaaa...

karıncalara ithafen...

Az önce elçinle mest ola ola çitlediğimiz çekirdeklerin kabuklarını farkettim ki yerlere atmışız. bende elektrik süpürgesiyle hepsini yeryüzünden silmek istedim ama sanırım bunu yaparken, yediğimiz cipsin kırıntılarını eve çocuklarını doyurmaya götüren 3 karıncayı da süpürgenin içine çekmiş bulundum yanlışlıkla.
offf..tamam tamam yaa 5 kişiydiler!

ayrıca into the wild'ı onuncu izlememde gerçekten dayanamayıp gidicem sanırım.
off bide topuklu ayakkabı aldım, gittim. ne işin var gülşah senin topuklu ayakkabıyla??al sırt çantanı, giy sandaletlerini düş yola. hem sen sandaletlerinle bile bilmem kaç kere düşme tehlikesi yaşamış son derece sakar bi insansın. bu ne cesaret?. kınıyorum seni burdan. gitgide bi acayip oluyosun. hani hukukçu olunca kıyafet yönetmeliğini falan değiştirtcektin!

yaa o değil de zavallı karıncalar kendilerini karadelik yuttu falan sanıyorlardır şimdi.

Umur Samaz

Dün pikniğe gittim kurabiye. Sınavların da bitmesiyle, nasıl bir enerji patlaması yaşadıysam daha yeni kendime geliyorum. Öyle çok hoplayıp zıplamışım ki: 12 saat uyudum; yetmemiş olacakki akşam 7den beridir de uyuyorum yeni uyandım. Kafam, gözüm, kolum... Kaşım bile ağrıyor lan...

Gün Olur...

Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!...
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur, başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi...
*
seni çok sevdiğimi bilmen gerekiyor.

Gidesi Gelip Gidemeyenin Dramı


Aklımın mantığa giden tarafını kasıtlı olarak kapatıyorum bazen. Anlamak istemiyorum niye gidemediğimi, düşünüyorum bi insan gitmek istedikten sonra niye gidemesin. Bazen gidemiyo işte, ne acıdır isteyip de hemen yapamamak.
Prag'a gitmeyi de ne çok istedim bilemezsin bal böceği. Gideyim de, Charles köprüsünde hiç olmadık bi dilek tutayım, gerçekleşmeyince de kendimi Vitava'nın durgun sularına atayım.