valiz hazırlamak istemeyen genç kız.





bu kız kim tanımıyorum ama belli ki biraz gerizekalı.

yazık.

do as thou wilt!

salonumuzun ortasında 1,5 m²'lik, üzerinde allahın belası Caillou desenleri olan bir çadır var. çok saçma değil mi. evet. evimizde 7 yaşında, akşama kadar o çadırın içinde oynayan bir çocuk olmasaydı çok saçma olurdu hakikaten de.

babalar gününü babamla kapı tamir ederek geçirdim. çekip ittiğimizde kolayca açılıp kapanan o kapılar var ya, işte o kapılar aslında hayvanlar gibi ağırmış lan. kollarım hala ağrıyor. çünkü evimizdeki tek erkek babam. anlıyorsunuz değil mi. sorsalar, sıkışan muslukları açabilen bir genç kız olmayı ben de istemezdim.

dün, 2ay boyunca çalışacağım hukuk bürosunun E5 yolu üzerinde olduğunu öğrendim. patronuma türlü yollardan blöf yapabilmem için verilmiş bir nimet adeta. az para verdiği taktirde ''orospu mu olayım? bu mu istediğin?'' diyebilirim.

ayrıca bugün yine kız arkadaşının kol çantasını taşıyan bir erkek ve erkek arkadaşının böyle şeyler yapmasına müsaade eden bir kız gördüm. bu ikiliyi görünce, ankara sokaklarında serbestçe dolaşan bir kanguru görmüş gibi oluyorum. anlayamıyorum. böyle şeyler neden oluyor. çantanı taşımasına neden izin veriyorsun salak kız? hoşuna mı gidiyor ne oluyor bana da söyle lan merak ediyorum!

ÇOK SIKILDIM AY.

benim canım sağolsun!

3-5 tane adamın meydanlara çıkıp birbiri hakkında atıp tutmasının siyaset sanıldığı bir ülkede, aile baskısına dayanamayarak oy kullanmaya gittim bugün. bunu isyan eder gibi söylemiyorum. zerre umrumda değil. ama şimdi bir düşünün. seçim havası dediğimiz bir olay var ve günlerdir sikilmedik beyin bırakmamak için durmadan çalışıyor. bu havadan kendine pay çıkaran, bilen bilmeyen herkes, sosyal medya yoluyla, birbiri hakkında atıp tutan o adamların yerel versiyonları halinde can sıkıyor.

ve ben tabiki canım sıkılsın hiç istemem. o yüzden uzak durup, ağzımı açmamaya gayret gösterdim ama gelin görün ki, o duvarlarım bugün yıkıldı dostlar. oy kullanmaya bile gitmeyecektim normalde ama kıçımı kaldırıp oy kullanacağım okula kadar gitmek, babamla ağız dalaşına girmekten daha kolaydı neticede. büyütülecek bi durum yoktu ortada, sadece ortamın biraz neşelenmesi gerekiyordu hepsi bu;
kırmızı rujumu sürdüm ve çıktım evden.

okula geldim, sandık numarama baktım, 3.kata çıktım, kimliğimi sandık görevlisine verdim ve kabine geçtim.
perdenin ardı benimdi neticede, keyfini sürmeliydim:
hilal kartın helal kart olduğunu bildiğim için, en kırmızılısını Devlet Bahçeli'ye sakladım ve seçim kağıdını elime alıp gözüme kestirdiğim bir kaç partiyi öptüm.


tamam,
aile baskısına dayanamayıp oy kullanmaya gitmiş olabilirim,
ama anarşiğim yani,

bilinsin.

i think i need a holiday.

kafamı yalnızca, pilavlarda şehriye başına ortalama kaç pirinç düştüğünü düşünerek meşgul ettiğim zamanlar şahaneydi.

şimdi ise,
öncelikle herkesin şehriyelerin asla pembeleşmediğini kabul etmesi gerekiyor:
çünkü şehriyeler turunculaşıp, kahverengileşiyor,
pembe diye bişey yok.

yok öyle bişey.

Japonca gibiydim.

(otobüs beklerken bir siyahla muhabbet etmiş olmam dışında her şeyin alışılmışın içinde gerçekleştiği bir günden.)

şimdi,
sınıfa girip beni gördükten sonra ''lanet olsun'' diyerek sınıftan çıkan çocuğu anlamaya çalışalım hep beraber:
sınavlar dostlarım,
sınavlar belamızı veriyor.

ders çalışıyorum.

okul beni orospu yapmaya and içmiş gibi davranıyor, görmezden geliyorum; çünkü ilerde İpekyol'dan hışırtılı elbiseler alıp giyebilmek için şu anda idare hukukuna çalışmam gerekiyor.

ders çalışıyorum.

kitabıma, her fırsatta ağzımıza gözümüze giren küçük sineklerden biri konuyor ve ben gitsin diye sineğe üfürürken sinek ölüyor:
dinginliğime de, dingilliğime de çare bulamıyoruz.

güneş başımı,
başım masayı öpüyor;
derse ara veriyorum.

sigara içerken yoldan geçen takım elbiseli çocuğa bakıp, takım elbisenin yakıştığı erkeklere karşı olan zaafımın ne kadar manidar olduğunu düşünüyorum.
manidarlık konusundaki kanaatim ayağı kaydığı için düşen bir kız yüzünden sekteye uğruyor; kız düşüyor ve ben gülüyorum.

sigarayla birlikte ders molası da bitiyor.

düşen kıza güldüğüm ve allahın sopası olmadığı için sınıfa çıkarken merdivenlerde düşeyazıyorum.
bu sefer gülmüyorum ve başımı kaldırıp içimden şöyle diyorum sadece:

-selam tanrım! bence ''Allah'' adı, sana ''Tanrı''dan daha çok yakışıyor!