oh sweety..

1453 filminin 14:53te vizyona girmiş olmasını "son derece yaratıcı" bulan adamla olmaz.
"onla olmaz bunla olmaz dersen evde kalırsın" diyen kızla olmaz.
bunu söylüyorum, çünkü "o kızla da olur" diyen adamla olmaz.

bazen şöyle şeyler oluyor:
içimden şarkı söylüyorum misal ya da bişey düşünüyorum; birden, kafamın içinde radyo gezme sesi gibi bir ses! hani böyle eski radyolarda kanal ararken düğmeyi çevirirsin, o arada geçtiğin kanallardan böyle kesik kesik, cazır cuzur ses gelir ya, öyle işte.
zombili filmlerde, ısırılan sevgilisini kafasından vurmak zorunda kalıp, tetiği çektikten sonra şok geçiren kızın, elinde silahla yere yatıp da gözlerini tavana kilitlediği sahnede, gözünün önünden belli belirsiz geçen o gürültülü görüntüler gibi, bir gelip bir gidiyor.

yazık. ne kadar da güzel bir kızım halbuki.

yaz mevsimi gibi, güneşiniz hiç eksik olmasın arkadaşım.

görüşmek dileğiyle:

sinyorita'dan sevgilerle.

"eğer bir kural varsa istisnası da olabilir!" diyerek dekanlığa verdiğim dilekçenin reddedildiğini öğrendiğim an, öğrenci işleri civarında "dekanlık bitmiş arkadaş!!" gibilerinden söylemlerde bulunmuş olabilirim bugün. okulun yönetim kurulu adeta pembe bir mezarlık olduğundan, "gerekeni yaptım" diyebilirim çocuklar. sabah bu şekilde gelişen olaylardan sonra, öğleden sonraki adli tıp dersinde, susmayan bebeklerin bıngıldaklarına kalem batıran annelerden bahsederken bir de baktım günün yarısı bitmiş.

diyeceğim o ki; eğer içimizden gelen her şeyi yapmamız gerekiyorsa, okula pelerin giyip atla gitmem gerekiyor olabilir.

saygıyla, sevgiyle kalın pliz.

regina spektor-better

hey sailor!

duyduğuma göre, adem cennette havva'sızlıktan sıkılıyormuş havva yaratılmadan önce. cennetin ve adem'in var olduğunu kabul edecek olursak; havva'yı saymıyorum, çünkü adem olmasaydı havva da olmayacaktı muhtemelen. havva'yı sonradan yaratan allah, biz kadınları feminizme teşvik ediyor olabilir ama konumuz bu değil. cennetin-adem'in var olduğunu kabul edecek olursak, bu haliyle adem, en güzel insanlar listesine giriyor olabilir. bunu söylüyorum; çünkü ben havva olsam, -alışkanlıktan- adem yok diye sıkıntılara girmem muhtemelen. o yüzden birazdan gidip haydar dümen'e:

"bugün derste "vahşi hayvan demişsin bana sürtük!" diye bir mesaj aldım arkadaşımdan. arkadaşım böyle dediği için gerçekten sürtük olur muyum hocam? çok endişeleniyorum, yardımcı olursanız çok sevinirim.
teşekkürler."

diye mail göndereceğim.

HOŞÇAKALIN.

asude ve atlet vs.


"..araçla amacın ayrılması ona göre de yanlıştı. ..bir sonuç söz konusu değildi. Süreç vardı, süreç her şeydi. Umut verici bir yönde yola çıkabilir ya da yanlış yöne gidebilirdiniz, ama herhangi bir yerde herhangi bir zaman durabileceğiniz beklentisiyle yola çıkamazdınız. Böyle bakılınca bütün sorumluluklar, bütün bağlanmalar varlık kazanıp kalıcı oluyordu.
..Acıdan kaçarsanız coşku şansını da yitirirsiniz. Zevk alabilirsiniz, hatta zevkin türlü çeşidini alabilirsiniz, ama doyamazsınız.
Doyum, zamanın bir işlevidir. Zevk arayışı döngüseldir, yinelenir, zamandışıdır. İzleyicinin,  heyecan arayanın, rastgele cinsel ilişkide bulunanın çeşitlilik arayışı hep aynı yerde son bulur. Bir sonu vardır. Sona erer ve yeniden başlamak zorunda kalır. Bir yolculuk ve dönüş değildir, kapalı bir çevrimdir, kilitli bir odadır, bir hapishanedir.
Kilitli odanın dışında zamanın manzarası vardır. Şansın ve cesaretin yardımıyla ruh, bu manzara içinde sadakatin kırılgan, geçici, umulmayan yollarını ve kentlerini kurabilir: insanların mekan tutabileceği bir manzaradır bu.
Bir eylem ancak geçmişin ve geleceğin manzarasında gerçekleştirildiği zaman insan eylemi olur. Geçmiş ve geleceğin sürekliliğini öneren, zamanı bir bütün haline getiren bağlılık, insan gücünün köküdür, onsuz yapılacak hiçbir şey iyi olamaz."
Ursula K. Le Guin-Mülksüzler

o güzel kafalarınıza sarılır, alnınızdan öperim.

we must never, ever be boring.

canım bir şey yapmak istemediğinde, yapmam gereken bir şey olmadığı gerçeğini kendime hatırlatmaya bayılıyorum. bazı insanların hayal gücü çok gelişkin. çünkü hayatıma çok kısa bir süre şahit oldukları halde, hiç yorulmayan bir kadın olduğuma inanabiliyorlar. durum böyleyken, son derece ekşınlı geçen şu son iki haftadan sonra, tatil anlayışımı "hiçbir şey yapmamak" olgusu üzerine inşaa edip edemeyeceğimi gerçekten oturup düşündüm çocuklar. oturmamış olabilirim, o kısmı uydurdum ama düşündüm. hiçbir şey yapmamak'la neyi kastettiğim hakkında ayrıca konuşabiliriz ama sonuç: inşaa edemem. çünkü tatilde hiçbir şey yapmamak, ancak, birsürü bir şey yaptıktan sonra söz konusu olabilecek bir şey. yeteri kadar şey yaşama'nın devamı gibi düşünün, böyle bütün bir süreç. bütünlük bozulduğunda öldürebilen bir zaman aralığı.
hepsi içinde.

her neyse.

konusu olmayan bir yazının daha sonuna geldiğimizi belirtmek zorundayım.

şimdi sakince şu şarkıyı alın
ve esen kalın çocuklar.

the steve miller band-serenade