Japonca gibiydim.

(otobüs beklerken bir siyahla muhabbet etmiş olmam dışında her şeyin alışılmışın içinde gerçekleştiği bir günden.)

şimdi,
sınıfa girip beni gördükten sonra ''lanet olsun'' diyerek sınıftan çıkan çocuğu anlamaya çalışalım hep beraber:
sınavlar dostlarım,
sınavlar belamızı veriyor.

ders çalışıyorum.

okul beni orospu yapmaya and içmiş gibi davranıyor, görmezden geliyorum; çünkü ilerde İpekyol'dan hışırtılı elbiseler alıp giyebilmek için şu anda idare hukukuna çalışmam gerekiyor.

ders çalışıyorum.

kitabıma, her fırsatta ağzımıza gözümüze giren küçük sineklerden biri konuyor ve ben gitsin diye sineğe üfürürken sinek ölüyor:
dinginliğime de, dingilliğime de çare bulamıyoruz.

güneş başımı,
başım masayı öpüyor;
derse ara veriyorum.

sigara içerken yoldan geçen takım elbiseli çocuğa bakıp, takım elbisenin yakıştığı erkeklere karşı olan zaafımın ne kadar manidar olduğunu düşünüyorum.
manidarlık konusundaki kanaatim ayağı kaydığı için düşen bir kız yüzünden sekteye uğruyor; kız düşüyor ve ben gülüyorum.

sigarayla birlikte ders molası da bitiyor.

düşen kıza güldüğüm ve allahın sopası olmadığı için sınıfa çıkarken merdivenlerde düşeyazıyorum.
bu sefer gülmüyorum ve başımı kaldırıp içimden şöyle diyorum sadece:

-selam tanrım! bence ''Allah'' adı, sana ''Tanrı''dan daha çok yakışıyor!

6 yorum:

Sam Scarlet dedi ki...

hışırtılı elbiseler :D

Madam de la Red dedi ki...

yalan değil.
ipekyol'u satın almak için çalışıyorum.

Sam Scarlet dedi ki...

seni öyle görmek istiyoruz tabii.

Madam de la Red dedi ki...

e tabi yani.
sonrasında zara, mango, koton.
hepsi sırayla.

Adsız dedi ki...

bi git cekirge yaa. takilmiyoz elbiseye markaya murkaya. hem, yani, en keyifli anlar onlari cikarinca baslamiyo mu?

git, bi git. gece gece.

tövbe tövbe...

ümit

Madam de la Red dedi ki...

şimdi orası öyle, doğruya doğru..

zaten markasından değil be olum,
en güzel kıyafetler hep oralarda, en çok ordaki elbiseleri beğeniyorum ne yapayım yani!?!